Gözde Göktaş
Gözde Göktaş

İçimizdeki Kurtlar

Geçtiğimiz gece bir rüya gördüm. Çok net değildi ama içimde bıraktığı his oldukça güçlüydü. Rüyamda iki tane iri, gri renkli kurt vardı. Korkutmuyorlardı beni, aksine kendimi güvende hissettim yanlarında. Sanki konuşuyorlardı ama kelimeleri duymuyordum; daha çok sezgisel bir bağ vardı aramızda. Onlar bana zarar vermeye değil, yanımda durmaya gelmiş gibiydi. Koruyucum, sırdaşım, içimdeki bir parçaymış gibi…

Gözlerimi açtığımda içimde bir şey uyandı. O rüya bir şeyin simgesiydi. Belki de uzun zamandır unuttuğum bir duygunun, bastırdığım bir gücün sembolüydü: Cesaretin ve sezginin.

Ve işte o duyguyla bu satırları yazmaya başladım.

Cesaret ve Sezgiyle Yaşamak…

Bazı günler olur; ne konuşmak gelir içimizden ne de bir şey duymak. Her şey karışık, sesler bulanık, yollar belirsizdir. Tam da o zamanlarda, sessiz bir güç baş gösterir içimizde. Bir adım attıran, derin bir nefes aldıran o güç… Cesarettir adı. Ama sesi fısıltıdır, varlığı görünmez.

Çoğumuz cesareti, yüksek sesle haykırmak, dünyayı karşımıza almak sanırız. Oysa cesaret bazen “hayır” diyemediğin bir yerde sessizce gitmek, bazen “evet” demek için kendine izin vermektir. Bazen ağlamaya cesaret etmektir. Bazen de gülmeye…

Ve onunla birlikte yürüyen bir diğer dost daha vardır içimizde: Sezgi.
Ne kitaplarda yeri vardır ne tariflerde. Ama ne zaman kendimizi kaybolmuş hissetsek, tam da en ihtiyaç duyduğumuz anda içimizden bir ses belirir:
“Buradan git.”
“Bu doğru kişi.”
“Şimdi değil.”
“Tam zamanı!”

Bu ses, yıllar boyunca duymazdan geldiğimiz ama asla bizi terk etmeyen bir rehberdir. Bazen çocukken çok net duyarız onu. Sonra büyürken unuturuz. Başkalarının sesleri, öğretiler, korkular onun üzerine kat kat örtü serer. Ama o hep oradadır, gri tüyleriyle, sessizce bizi izleyen bir kurt gibi…

Bir rüyada görsek bile tanırız onu. Gözlerimizle değil, kalbimizle.

Biz aslında içimizde hep iki yoldaşla yürürüz: Biri cesaret, diğeri sezgi.
Biri bize “Yapabilirsin” der, diğeri “Ne zaman yapacağını bilirsin.”
Biri ileri iter, diğeri durman gereken yeri fısıldar.

Modern hayatın karmaşasında biz bu iki sesi kısmaya çalıştık. Daha mantıklı, daha kontrollü, daha güvenli olmaya çalıştık. Ama bedeli ağır oldu. Boğazımızda düğüm, göğsümüzde yangın, omzumuzda yükle yaşar olduk. Çünkü insan, sadece aklıyla değil, ruhuyla da yürümeli hayat yolunu.

Artık kulağımızı dışarıya biraz kapatma zamanı. İçimizde yıllardır sabırla bekleyen o gri kurtlara kulak verme zamanı. Onlar ne bağırır, ne ısrar eder. Ama bir gün yürümeye karar verdiğinde, arkandan sessizce gelen dostlar olduğunu hissedersin.

İçimizdeki kurtları, yani sezgimizi ve cesaretimizi hatırladığımızda, dış dünya ne kadar karışık olursa olsun, içimizde bir vadi açılır. Orası sadece bize aittir.
Ve kimse o vadide kaybolmaz.

Bazen güçlü olmak, sadece kendine sarılmakla başlar.
Bazen doğru karar, sadece sustuğun yerde yankılanır.
Cesaretin de sezginin de kökü kendi içindedir.
Dinle…
Belki de şu anda konuşuyorlardır.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER