Sizi en mutlu edeceğini düşündüğünüz şeyin, aslında sizi en çok yıpratan şey olabileceğini unutmayın. Hayat bir terazidir. Bir şeyi elde etmeye çalışırken ne kadar çok yorulursanız, o şeye o kadar değer verirsiniz.
Peki, bu durum insan ilişkilerinde nasıl işler?
Her zaman zor insanlar mı sevilir? Yoksa kaybedilmesinden korkulan kişilere mi yönelir insan?
Hayır. Eğer birinin gitmesinden korkuyorsanız, bırakın gitsin. Siz bırakmazsanız, en küçük bir boşlukta yine de kaybedersiniz. Sevginizin kıymetini bilmeyen insanlar için verdiğiniz her fedakârlık yalnızca zaman kaybıdır. Evet, o anlarda bu size güzel gelebilir, sizi mutlu ediyormuş gibi hissettirebilir ama sizi asla gerçekten mutlu edemez.
Zaten Konfüçyüs’ün dediği gibi: İnsanı geçimsiz yapan sevgisizliktir; insanları birbirine düşman eden iletişimsizliktir; güzelliği yok eden ise ilgisizliktir.
Hayatınızda atacağınız ilk adım, kendinizi tanımaktır. Tanıdığınız kendinize uygun bir ortam kurabilmek ve mutlu bir yaşam sürdürebilmek için çevrenizdeki insanları iyi seçmelisiniz. Unutmayın, bir toplumu toplum yapan, içindeki insanlardır. Çoğunluk veya azınlık değil, bilgi önemlidir. Büyüklerimiz boşuna dememiş: “Körle yatan, şaşı kalkar.”
Hayatınızı kimlerle geçirdiğinize dikkat edin ki, sonunda pişman olmayasınız. Unutmayın, hangi ağacın altında oturursanız, kafanıza düşecek olan sadece o ağacın meyvesidir.
Annemin gittiği hastanede yaşını hiç göstermeyen bir amca varmış. Ona bu durumun sırrını sorduklarında, “Ben kendime yatırım yaptım,” demiş.
Peki, insan kendine nasıl yatırım yapar? Doğru seçimler yaparak.
Eğer hayatınızda çok fazla toksik arkadaşlık veya yıpratıcı ilişkiler varsa, bu kendinize yaptığınız ters bir yatırımdır. Tıpkı bir faiz gibi: bir sevgi gösterirsiniz, üç üzüntü yaşarsınız. Hayatınızda oldukları sürece sizi geriye çekerler. Kazanç umarken, kayıplarınızla boğuşmak zorunda kalırsınız.
Nermin Yıldırım’ın Bavula Sığmayan adlı kitabında geçen “Hem çok kalabalığız hem de çok yalnız…” cümlesi, hayatımızdaki insanların sadece birer kalabalık figürü olmasının ne kadar büyük bir çıkmaz olduğunu gösteriyor.
Hayatınızda az ama kaliteli insanlar olsun. Böylelikle daha az stres yaşarsınız, daha az yorulursunuz. Çünkü her kafadan farklı bir ses, farklı bir fikir, farklı bir yön çıkar.
Fransız yazar Jean-Paul Sartre şöyle der: “Başkalarının gözüyle bakıyorsan, kendi gerçeğini asla bulamazsın.”
İlk adım, kendimizi tanımaktır. Bize ne iyi geliyor? Bizi mutlu eden, iyileştiren şey nedir?
Agatha Christie’nin dediği gibi: “İnsanı farklı yapan affettikleri, güçlü yapan sabrettikleri, kendini yapan ise vazgeçtikleridir.”
Kendinizi tanıdığınızda, sosyal medyada popüler olan insanlardan farklı düşündüğünüz için kendinizi soyutlamayın. Çünkü sizi “siz” yapan şey, farklarınızın ta kendisidir.
Kendinizi tanımadığınızda, biri size sevgi gösterdiğinde onu “diğer yarınız” zannedersiniz. Yollarınız ayrıldığında ise yarım kalmış gibi hissedersiniz. Oysa bu eksiklik hissi sadece zihninizdedir.
Aslında bizim diğer yarımız yoktur. Biz zaten kendimizle bir bütünüz.
Bir kitapta şöyle bir söz okumuştum:
“Ailemi değiştirmek istedim,
değiştiremedim.
Mahallemi,
geleceğimi,
arkadaşlarımı değiştirmek istedim,
değiştiremedim.
Kendimi değiştirdim,
hepsi değişti.”