Ramazan ayı geldiğinde bir telaş başlar. Mutfağa giren malzeme miktarı üç katına çıkar, ama kilo vermek de en büyük hedef olur.
E, iftara kadar aç kalıyoruz ya, kesin zayıflarız sanıyoruz! Oysa işler hiç de öyle yürümez… Sahurda bir tabak yerine iki tabak yemek, üstüne “Tok tutar” diye ceviz, hurma, yoğurt, ekmek ne varsa yüklenmek, sonra sabaha kadar suyu kana kana içip göbek şişirmek… Bunlar hep “Ramazan Kilo Aldırmaz” adlı büyük bir şehir efsanesinin kurbanı olmamızdan.
Ramazan aynı zamanda sabır ayıdır. Normalde göz ardı edebileceğimiz şeyler, açken sinir tellerimize daha fazla dokunur. Mesela, her Ramazan mutlaka sorulan o efsane soru:
— Oruçlu musun?
Bu soruya “Yok, hobi olarak aç geziyorum” diye cevap vermemek, işte gerçek irade budur!
Bir de çevremizde yemek yiyenlere karşı oruç sabrını sınama durumu var. Elbette herkes bizimle birlikte oruç tutmak zorunda değil ama insan biraz anlayış bekliyor. Tam gözümüz kararmış, iftara sayılı dakikalar kalmışken birinin karşımızda çıtır çıtır sıcacık akşam simidi yemesi, çayı höpürdetmesi gerçekten de büyük bir sınav.
İftara misafir çağırma mevzusu da başlı başına bir stres kaynağıdır. Bütün gün aç kalan ev sahibi, misafirin de en az kendisi kadar iştahla yiyeceğini düşünerek sofrayı donatır. Ama ne olur? Herkes iki lokmada doyar.
“Aman azıcık daha ye” ısrarları başlar. Sahip çıkılmayan yemekler ertesi gün sahurda sahipsiz kalmaz ve kilo verme hayalleri bir başka Ramazan’a ertelenir.
Ve en komiği: Sahura kalkınca “Bu sefer hafif bir şeyler yiyeceğim” diye kendimize söz veririz. Sonra saat 03.00’te gözümüz yarı kapalı halde dolabı açar, en ağır yemeği midemize indiririz. Hani “Tok tutuyor” bahanesiyle ekmeğin üzerine zeytini, kaşarı, yumurtayı koyup minik bir apartman yapma geleneğimiz var ya… İşte o sahur apartmanları, Ramazan sonrası tartıda koca bir gökdelen olarak karşımıza çıkar.
Ama ne olursa olsun, Ramazan bereketiyle, paylaşımıyla, sabrı öğretmesiyle güzel. Açlığın sadece fiziksel değil, ruhsal bir arınma olduğunu hatırlatan bu ayda, oruç sadece mideyi değil, dili, kalbi ve zihni de terbiye eder. Biz yine sofralarımızı sevdiklerimizle donatalım, sabrımızı sınayanlara hafif bir tebessüm atalım.
Ha bir de; Ramazan’da en büyük sınav açlık değil, iftardan sonra “Bu kadar yemesem de olurdu” pişmanlığıdır!
Hayırlı Ramazanlar. 🌙