Çocuklarda kaygının, yoğun veya sürekli yaşanmasının çocuğun işlevlerini gerçekleştirmesini engelleyebileceği konusunda uyarılarda bulunan uzmanlar, kardeş doğumu, taşınma, okula başlama gibi durumlarda, çocuğu bilgilendirerek, önceden hazırlanması gerektiğini, bilgilendirilen çocukta kaygı seviyesinin en alt düzeyde yaşanacağını belirtiyor.
İnsanın, duygu durumu, kişiliği, çocukluk evresinde, aile ve sosyal çevresi ile şekillenir. Öz güven, kaygı, endişe gibi durumların temelinde ise çocukluk evresinde kurulan iletişim yer alıyor.
Psikolojik olarak da sağlıklı ve yeterli bir yetişkinlik evresi için ebeveynlerin davranışlarının önemli olduğunu kaydeden Klinik Psikolog Mısra Nişancı, ebeveyn çocuk arasındaki pozitif ilişkilerin, yaşam boyu sürerek, bağımsızlık ve yeterlilik duygusunun oluşumunda etkin olduğuna dikkat çekiyor.
Öncelikle ebeveynlerin, çocuğun özvarlığının oluşumunda en önemli rolünün özdeşim modelleri olduğunu aktaran Nişancı, çocuğun özdeşim modellerini kendisine örnek alarak, yaşamıyla ilgili olumlu ve olumsuz davranış kalıpları geliştirdiğini kaydediyor.
Kaygı, kaynağını çocukluk yıllarından aldığını söyleyen Nişancı; çocukluk döneminde karşı karşıya kalınan sürekli reddedici, küçük düşürücü, onur kırıcı tutumlar, ergenlik döneminde akranların ya da diğer yetişkinlerin alaycı tutumları, ceza verirken ebeveynlerin cezaya eşlik eden antipatik tutumları, çocuğun psikolojik ya da fiziksel baskı altına alınması , çocuğun altını ıslatma durumunun ya da cinsellik içeren oyunlarının tepkiyle karşılanması, aşırı koruyucu tutumlar, ebeveynlerinde kaygı seviyesinin yüksek olması, birbirine zıt olan istekler, ailelerde boşandıktan sonra bile devam eden anne-baba arasındaki tartışmaların, çocukta kaygının oluşmasına sebep olduğunu kaydetti.
Kaygının öğrenilen bir duygu olduğunu aktaran Nişancı, annelerin kaygı seviyesinin, çocukların kaygı seviyesini etkileyebileceğini dile getiriyor.
KAYGININ YÜKSEK OLMASI ÇOÇUĞUN İŞLEVLERİNİ GERÇEKLEŞTİRMESİNİ ENGELLEYEBİLİR
Her duygu gibi kaygının da doğuştan geldiğini ifade eden Nişancı, şunları paylaşıyor: “Aslında kaygı pekçok tehlikeli duruma uyarıcı ya da uyum sağlayıcı bir tepkidir ve hayatta tutunmamızı sağlar. Kaygı tehlikelerden korunmamız, tehlikelerle baş edebilmemiz, tehlikelere karşı koyma ve gerektiğinde tehlikelerden kaçabilmemiz için hayatımızda olması gereken bir duygudur. Problem , kaygının şiddeti ve sürekliliğindeki yükselişin bireyin performansında ve yaşama sağlamak zorunda olduğu uyumunda istenmeyen psikolojik baskıya sebep olduğunda ortaya çıkmaktadır . Bu baskının yoğun veya sürekli yaşanması çocuğun işlevlerini gerçekleştirmesini engelleyebilmektedir.”
SIK SIK KAYGI YAŞANMASI PATOLOJİK
Çocuğun gelişimiyle beraber, anneden ayrılma kaygısı, kardeş kaygısı, okul kaygısı, arkadaş edinememe kaygısı gibi farklı şekillerde kaygı hissini yaşadığına değinen Nişancı, çocuğun günlük yaşantısında değişken olaylara bağlı olarak kaygı durumunu yaşamasının normal karşılanırken , değişken durumlar dışında, sık sık kaygı yaşamasının patolojik olarak değerlendirildiğini belirtiyor.
ÇOCUK, KAYGIYI OLUŞTURAN EBEVEYN DAVRANIŞLARIYLA DEĞİL, SEVGİ VE GÜVEN DUYGUSUYLA YETİŞTİRİLMELİ
Sağlıklı bir çocuk ,dünyaya geldiği an itibarıyla, kaygılı düşünce ,tutum ve davranışlarla değil sevgi ve güven duygusu içinde yetiştirilmesi gerektiğini söyleyen Nişancı, kaygıyı yaratacak ya da artıracak ebeveyn davranışları yerine, çocuğun bir birey olduğu gözetilerek ona karşı tutarlı davranışlar sergilenmesi gerektiğinin önemli olduğunu vurguluyor.
Çocuk ve yeteneklerinin, hem ebeveynleri hem de öğretmeni tarafından iyi bir şekilde gözlenmesi gerektiğini aktaran Nişancı şunları kaydetti: “Çocuk, yaşıtlarıyla kıyaslanıp, kapasitesinin üstünde bir performans sergilemesi için zorlanmamalıdır. Kaygı durumunu yaşayan çocuğun bu duygusu önemsenmeli, küçümsenmemeli, çocuğun içinde bulunduğu durum açıklanarak, kaygı seviyesi düşürülmeye çalışılmalıdır. Çocuğun hayatıyla ilgili olağandan farklı şeyler hissetmesine neden olacak durumlar karşısında; kardeş doğumu, taşınma, okula başlama veya başka bir okula geçiş yapma gibi durumlara, önceden hazırlanmalıdır. Bilgilendirilen çocukta kaygı seviyesi en alt düzeyde yaşanacaktır”
Haber: Serap Cömertoğlu İşcan