Tehlike Çanları Çalıyor !

Tehlike Çanları Çalıyor !

Yayınlama: 09.12.2020
672
A+
A-

Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Çorlu Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Lokman Hakan Tecer, Trakya’da yer altı sularının yüzde 85’inin tükendiğini söyledi.

Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Çorlu Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Lokman Hakan Tecer, Trakya’da yer altı sularının yüzde 85’inin tükendiğini söyledi. Tecer, “Tekirdağ bölgesinde 16-17 hektometreküp kadar bir yer altı suyu seviyesi kaldı. Yani bu tüketim biçimiyle yer altı su seviyesinden artık istifade edilemeyecek noktaya geleceğiz, bu kaçınılmaz. Dolayısıyla yer altı suyu alarm veriyor” dedi.

Türkiye’nin buğday, ayçiçeği, çeltik gibi ürünlerin en önemli merkezlerinden olan Trakya, son 91 yılın en kurak dönemini yaşıyor. Üreticiler, ayçiçeği ve buğday gibi ürünlerde kuraklık nedeniyle verim kaybı yaşarken, DSİ verilerine göre bölgede bulunan 6 baraj ve 31 gölette 2019 yılına yüzde 40 doluluk oranıyla girildiği, bu yıl ise aynı baraj ve göletlerde su seviyesinin yüzde 20’ye kadar düştüğü kaydedildi. Edirne’de Meriç ve Tunca nehirlerinin debileri dip seviyeyi görürken, Meriç’te kum adacıkları oluştu. Kuraklığın yaşandığı Trakya’da yer altı suları da tükenmeye başladı. Tarımın yanı sıra bölgede artan sanayi kuruluşları, yer altı sularının tükenmesinde önemli etken olarak gösterildi. Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Çorlu Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Lokman Hakan Tecer, Trakya’da yer altı sularının az bir seviyede kaldığını söyledi. Ergene Havzası’nın Türkiye’nin önemli havzalarından biri olduğunu belirten Prof. Dr. Tecer, “Ergene Havzası sadece bir sanayi merkezi durumunda değil, aynı zamanda büyük bir tarımsal üretim merkezi konumunda. Ergene Havzası, Ergene Deresi, Meriç ve Ergene nehirleri ile bunun kollarından oluşan bir yer altı ve yer üstü suyu potansiyeline sahiptir. Şimdi bu bölgede yer üstü suları yağışların akışa geçerek yer üstü sularına karışmasıyla oluşur, yer altı suları ise bu yağışların toprağın altına geçen su kısmından oluşur. Dolayısıyla su potansiyeline böyle bakmak lazım. Türkiye’de yağışa baktığımız zaman ortalama yıllık 633 milimetrelik bir yağış potansiyeli var. Havzada ise bu miktar 650 milimetre civarındadır, şimdi uzun dönemli yağış verilerine baktığımız zaman 2000 yılına kadar zaman zaman kurak zaman zaman yağışlı dönemler geçirilmiştir ama 2000 yılından sonra kurak bir döneme girilmiştir” dedi.

‘ERGENE HAVZASI’NDAKİ YÜZEYSEL SULARDAN FAYDALANAMIYORUZ’

Ergene Havzası’ndaki yer altı ve yer üstü sularının dört kalemde ayrılabileceğini ifade eden Tecer, şunları söyledi: “Bir tanesi sulama olarak kullanılıyor, ikincisi evlerimizde kullandığımız içme ve kullanma suyu olarak tüketiliyor, üçüncüsü sanayi tesislerindeki, buna ayrıca bir parantez açmamız gerekiyor. Sanayi tesislerinde proses suyu olarak kullanılıyor. Dördüncüsü de işte balıklar için yaşam ortamı olarak kullanılıyor. Şimdi şöyle düşünelim; Türkiye’nin toplam su potansiyeli 112 kilometre küp. Ergene Havzası’nda bu sadece 3,6 kilometreküp. Biz Ergene Havzası’ndaki yüzeysel sulardan faydalanamıyoruz. Sadece yer altı sularından istifade ediyoruz. Hem evlerimizde kullandığımız içme ve kullanma suları hem de sanayi tesislerinde proses sularını biz yer altı sularından temin ediyoruz. Ergene Deresi ve kollarında uzun yıllar boyunca bir ölçüm gerçekleşiyor. Yer altı suyu seviyesi ölçümleri gerçekleştiriliyor. 1991 yılına kadar Ergene Nehri ve çevresindeki gözlem istasyonlarından tabii akışı içerisinde yaz aylarında yağış olmadığından dolayı debinin sıfıra düştüğü görülüyor. Ama 1991 yılından sonra Ergene Nehri’nde ve kollarında yağış olmasa bile bir akışın bir debinin olduğu tespit ediliyordu. Bunun doğal yollarla beslenmesi mümkün değil. Bu dereye bir deşarjın olduğu anlamına geliyor. Bakıyoruz bölgenin sosyoekonomik gelişimine, 1991 yılından sonra sanayi artmış, burada nüfus artmış ve dolayısıyla endüstri ile ihtiyaç duyulan su tamamen yer altı suyu seviyesinde karşılanmış oluyor. Şimdi şöyle çarpıcı bir örnek vereyim. Bu bölgedeki akarsuların doğal debisi 3 metre/saniye ama burada günlük ortalama 9 metre/saniyelik bir debi ile akıyor. Yani Ergene nehir ve kollarına günde 700 bin metreküp su deşarj ediliyor. Bunun 250 bin metreküpü yaklaşık söylüyorum evsel sulardan geliyor, 460 bin metre küpü de endüstriyel deşarjdan geliyor. Bu şu demek; bu deşarj edilen suyun tamamı yer altı sularından geliyor.”

‘YER ALTI SUYU ALARM VERİYOR’

Prof. Dr. Lokman Hakan Tecer, bölgede su seviyesinin 120 metreye kadar düştüğünü belirterek, şöyle devam etti: “Bu gözlem istasyonlarından alınan verilere göre, eskiden sanayinin olmadığı yerlerde yer altı suyu seviyesinde 20 metrelere kadar bir düşüş vardı, şimdi bazı bölgelerde 110 metrelere kadar düşme gerçekleşmiş yani sanayinin yoğun olduğu özellikle Çorlu, Çerkezköy, Kapaklı bölgelerinde yer altı su seviyesi 110, 120 metre kadar daha derinlere düşmüş demektir. Sanayinin olmadığı yerlerde bu düşüş 20 metrelere kadar varmakta. Yani Tekirdağ’da özellikle bu bölgede tahsis edilen yer altı su seviyesinin yaklaşık yüzde 92’lik bir kısmını, büyükçe bir kısmını evsel endüstriyel kullanım için tüketiyor demektir. Bu muazzam bir tablo gerçekten önemli bir veridir. Tahsis edilen yer altı suyu seviyesinin yüzde 92’sini sanayide tüketiyoruz demektir. Tahsiste bulunan mevcut yer altı suyu potansiyelinin yüzde 80’ini oluşturuyor. Şöyle kabaca bir hesapla Tekirdağ bölgesinde 16- 17 hektometreküp kadar bir yer altı suyu seviyesi kaldı. Yani bu tüketim biçimiyle yer altı su seviyesinden artık istifade edilemeyecek noktaya geleceğiz, bu kaçınılmaz. Dolayısıyla yer altı suyu alarm veriyor. Sanayi bölgelerinde 110- 120 metre daha derinlere inmiş durumda ve bu kadar beslenmiyor. Ergene Nehri’nin ve kollarının doğal debisi ortalama 3 metre/saniye. Sanayi günde 5,3 metre/saniyelik bir su tüketiyor, yani yer altı sularının beslenmesinden çok daha fazla bir su tüketiliyor ve yer altı sularını da biz içme ve kullanım amacıyla kullandığımız zaman alarm zili çaldı demektir, çalıyor şu anda zaten. Şimdi seviyelerinin korunması, aynı zamanda yüzeysel suların korunması ile alakalı çok farklı kurumlar farklı çalışmalar yapmış. Bunlardan bir tanesi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, çevre düzen planlarında ve imar planlarında bu tür stratejiler ortaya konulmuş. Bu bölgede en büyük kirlilik akarsuların kirlenmemesi ve yer altı sularının tükenmesidir. Yer altı sularını artık bir rezerv olarak kullanmamız lazım. Yüzeysel sulardan arıtma yoluyla endüstriyel ve evsel kullanıma öncelik vermemiz lazım bu birinci önceliğimiz.”

 ‘MUTLAKA GERİ KAZANILMALIDIR

‘Prof. Dr. Lokman Hakan Tecer, endüstrinin kullandığı suların geri kazanılması için bir çalışma yapılmasının önemli olduğunu belirterek, “İkinci öncelik olarak kaçınılmaz bir şey endüstrinin tükettiği suların mutlaka ve mutlaka geri kazanılıyor olması lazım. Günde 460 bin ton veya 460 bin metreküp su demek, muazzam bir tüketim demek. Yani bunu yüzeysel ve yer altı sularından sonsuza kadar temin etmemiz mümkün değil demektir. Bugün işte derin deşarj projesiyle günde bu kadar su artırılacak ve denize boşaltılacak. Arıtıldıktan sonra bunun en azından bir kısmının geri kazanılması şart. İkinci olarak bu bölgede ne yazık ki sanayicinin kullandığı yer altı suyu bedelsiz. Yani bizim yer altı suları hakkındaki kanunun öngördüğü şekli ile insanlar arazilerindeki suları kendi ihtiyaçları kadar çıkartabilirler diye bir hak veriliyor. Bu hakka istinaden yer altı sularına bir bedel ödenmiyor. Bunun bir bedelinin ödenmesi gerekiyor. Yer altı sularına bir bedel konulması lazım, bu bedelin de bu bölgedeki çevre korumaya ayrılması lazım. Eğer bir bedel konulamıyorsa sanayicinin kullandığı suyun iletiminde oluşan maliyetlerin yansıtılması gerekir. Yoğun su tüketen firmaların faaliyetlerine izin vermemesi lazım ve artık bu yer altı suyunun karşılıksız, bedelsiz kaynak olmadığının anlaşılması gerekiyor. Tekrar söylüyorum yer altı sularını korumanın başında bu sanayide tüketilen suların arıtılarak tekrar kullanılabilir hale getirilmesi lazım” diye konuştu.

‘SONDAJ SEVİYESİ 300 METRELERE KADAR İNİYOR’

Tekirdağ’da 30 yıldır su sondaj kuyuları açan Menderes Yıldız, bölgede 300 metrelerde ancak su bulunduğunu söyledi. Yıldız, “Trakya’daki metrajların üst tabakaları kirlendiği için şu anki metrajların seviyesi 300-350 metre civarına kadar iniyor. Önceki yıllarda sanayi yoktu, sanayi olmadığı için 5 metre civarıydı su seviyesi, 30 yıl önce 5 metreydi. Ama sanayi gelince bu taraflara en düşük kuyu seviyesi 300-350 metre civarına ulaştı. Su seviyeleri de 150-160 metrelerde. Şu an da yer altında sıkıntı olduğunu zannetmiyorum. Böyle durumlarda DSİ’nin kuyuları var onlar böyle bir durum olduğunda müdahale ediyorlar. Trakya komple derin suyu buradan karşılıyor. Trakya’daki suların tamamı yer altındaki kuyulardan karşılanıyor. O yüzden DSİ bu tür durumda işletmelere müdahale etmek zorunda kalıyor” dedi.