Sorumlu Kim? Çağrı Kimin İçin Geçerli?

Sorumlu Kim? Çağrı Kimin İçin Geçerli?

Yayınlama: 06.03.2022
244
A+
A-

Toplum ekonomik, sosyal ve siyasi anlamda en zor süreçlerden birini yaşarken, kanaat önderlerinden, belli bir konumda nüfuza sahip kişilerden durumla ilgili açıklama yada destek beklentileri oluşuyor. Tekirdağ’da da esnafı her durumda ve şartta düşündüklerini dile getiren esnaf odaları başkanlarından, yapılan zamlar ve esnafın durumunu anlatmasına ilişkin çağrıda bulunuldu. Bazı esnaf odası temsilcileri, zamlara tepki gösterirken, Esnaf Kredi ve Kefalet Kooperatifi Başkanı Ali Rıza Eti’den gelen açıklama ise dikkatleri çekti.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Şentop ile fotoğrafını paylaşarak, açıklama yapılmasına ilişkin çağrılara cevap veren Eti, paylaşımında; vatandaşa sağlanan desteklerden, kaynak yetersizliğinden, özellikle içinde bulunulan sürecin hükümet politikalarından kaynaklı olmadığını, dış güçlerin etkisiyle meydana geldiğinden bahsederek, sokaklara dökülmeden herkesi sükunete davet etti.

Sayın Eti’nin sokak eylemleri ve kaosa karşı sağduyu ve sükunet çağrısı, yerinde bir çağrı. Fakat; Türk lirası, dolar ve euro üzerinden verdiği örnekler, kaynak sıkıntıları, vatandaşa yapılan destekler ve mevcut durumun sebebinin hükümet politikaları sonucu olmadığına ilişkin açıklamaları, oldukça düşündürücü ve soru işaretleriyle dolu…

Öncelikle altının çizilmesi ve vurgulanması gereken en önemli husus, pandemide ki dünya geneli kriz.

Kriz sonucu yaşanan enflasyon artışı, her ülkede farklılık gösterirken, burada devreye ekonomik geleceği ön gören ve olası her ihtimal düşünülerek hazırlanan, ekonomi bilimine dayalı uzun vadeli politikalar etkili değil midir?

Eti’nin açıklamasında değindiği, esnafa destek, enflasyon artışı ve pandemi nedeniyle yaşanan ekonomik sıkıntılar,dünya genelinde ki krizle örtüşebilecek boyutta mı?

Pandemi ile birlikte, Türkiye’yi kıskanan Almanya, milli gelirin yüzde 11’ini yardımlara ayırma kararı aldı ve pandeminin ilk anından itibaren “Herkes için bir teşvik paketi” sloganıyla salgından etkilenen ailelere, işsizlere, yaşlılara ve gençlere ek mali destek vermeye başladı. Küçük işletmelere, serbest meslek sahiplerine ve sanatçılara desteklerini açıkladı ve geçim kaygısının düşünülmemesini söyledi.

Peki, Türkiye’de pandeminin ilk anında vatandaşlar ne gördü? “Biz bize yeteriz Türkiye” sloganıyla vatandaşlarla iban paylaşılıp, bağış kampanyası düzenlendi. “Ekonomik İstikrar Kalkanı”  paketi ile muhtasar, KDV ve SGK primleri, nakit akışı bozulan firmaların bankalara olan borçları ertelendi. Kısa çalışma ödeneği ile destekte bulunulmaya çalışılsada esnafın çoğu dükkanlarını kapatmak zorunda kaldı. Kuaför, kahvehane gibi işletmeler ise gelir gelmeden geçinmeye çalıştı. Aylar sonra da devlet tarafından destek ödemeleri yapılmaya başlandı. Bu süreçte herkes kendi haline bırakıldı. Zamanında ve etkin bir strateji belirlenememesi, hükümet politikalarının sonuçları değil midir?

Öte yandan bu süreçte yap işlet devret modelinde, uyuşmazlık halinde Birleşik Krallık ve Londra Tahkim Kurulu’nun yetkili kılındığı, geçiş garantili köprülerin, yolların ücretleri ertelenmeden, hazineden ödendi. Vatandaş, evinde otururken geçmediği köprünün, yolun bedelini ödedi. Yolları kullanırken ödeme yapan vatandaşlar ise garanti verilen geçiş kotası dolmadığı için verdiği vergi üzerinden tekrar ücret ödedi. Burada kaynakların kullanım şekli ve önceliği hükümet politikalarının sonucu değil midir?  Mevcut kaynakların, sermaye odaklarına mı yoksa vatandaşa mı aktarılacağı, politikalar sonucu belirlenmez mi?

Sayın Eti, işletmelerin çoğunun kapanması nedeniyle devletin tahsilat yapamadığını, vergi gelirinin azaldığına da değinmiş. Ülkenin vergi gelirinden başka gelir kaynakları yok mudur? Kamuya ait gelir getiren fabrikalar ve üretim merkezlerinin değerlendirilmesi, kaynak oluşturulması ve kaynakların doğru kullanılması kimin yükümlülüğündedir?

Gelir elde edilen kaynakların kullanımından kim sorumludur? Uzağa gitmeden örnek verilecek olunursa;  şehrimizde devlete ait olan Tekel İçki Fabrikasının, arazileri, içinde ki ürünler ve binalarıyla 292 milyon dolara özelleştirilmesi ve alan firmanın 2,1 milyar dolara başka bir firmaya satması neyin göstergesidir? Yüklü bir gelir kaynağının, değerinin altında özelleştirilmesi ve mevcut gelirlerin kullanım şekli kimin sorumluluğundadır? Kaynakların kullanımına ilişkin başka bir örnek ise Zafer Havalimanı değil midir? Garanti edilen yolcu sayısının yüzde 1’ine bile ulaşamayan, istatistiki verilerle de ulaşamayacağı ön görülen havalimanının yapımı, kimin sorumluluğundadır? 2022 Ocak ayında garanti edilen yolcu sayısı 109 bin 811, gerçekleşen yolcu sayısı bin 304, hata payı yüzde 98,81. Devletin hazinesinden şirkete ödenecek garanti tutarı ise 581.352 Euro. Zafer Havalimanı’nın yapım maliyeti 50 milyon Euro, 2012 ile 2021 yılları arasında şirkete yapılan garanti ödemesi 52 milyon 829 bin Euro ve havalimanının kamuya devrinin 2044 yılında gerçekleşeceği düşünüldüğünde, bugüne kadar ki ortalama hata payıyla devam ederse, 2044 yılına kadar şirkete yapılacak garanti ödemesinin 208 milyon Euro olacağı belirtilmekte. Bunun faturası kime biçilmekte? Kimin cebinden çıkmakta? Kapanan işletmeler nedeniyle tahsilat yapamayan devlet, var olan kaynakları hazine  garantisi ile doğru şekilde mi kullanıyor? Bu uygulamaların sonucu, pandemide vatandaşa verilmesi gereken destekleri etkilemedi mi?

Öte yandan dünya geneli bir krizde yaşanan enflasyon artışında, tüm ülkeler ekonomi biliminin realitesine göre bir politika uygularken; Türkiye bunun dışında tam tersi bir uygulama denedi. Alanında uzman ekonomistler, bilimsel analizler ve teorilere dayanarak faiz artışının uygulanması gerektiğini, tersi bir durumda, geri dönüşü olmayan bir döneme girileceği yönünde uyarılarda bulunurken; Hazine ve Maliye Bakanlığının başına ekonomi alanında ihtisası olmayan, ticaretten gelen ve FETÖ terör örgütü lideriyle fotoğrafları bulunan bir isim geldi. O sırada, bilimsel referansları ve söylemleri dikkate almayan Türkiye’nin lideri, dini referans göstererek, faiz indirimi yapılacağını beyan etti. Doların 18 liraya dayanması ile TL cinsi mevduatların dolar kuru karşısında kaybının, kamu tarafından finanse edilmesini hedefleyen yeni bir plan devreye sokuldu. Söz konusu plan, doların düşmesini etkilese de ekonomistler, örtülü faiz artışı uygulandığını, bu durumun geçici olduğunu,  uzun vadede riskli olduğu konusunda açıklamalarda bulundular. 54 yıl önce denenen bu planla ilgili eski Başbakan Turgut Özal, Milliyet gazetesinin 17 Eylül 1989 tarihli nüshasında yer alan açıklamasında; “Kendilerini akıllı, uyanık sananlar böyle bir yol buldular.. İnşallah sonraki iktidarlar ders alır” ifadelerini kullanmış.

Tüm bunlar göz önüne alındığında, realitelerin aksine uygulanan politikanın sonuçlarından kim sorumludur? Alınan kararlar, uygulanan politikaların, mevcut ekonomik duruma etkisi olmadığı söylenebilir mi?

Sayın Eti’nin açıklamasında yer alan; “Dünyada 1.2€ ile 1.6€ (24₺) arasında olan mazot düne kadar bizde 7₺ idi”,  “Almanyada doğalgaza ve elektirğe %64 zam geldi, bizde € olarak hesaplansa gelen zam %40 bile yok” cümleleri de oldukça dikkat çekici.

Ekonomi biliminde, para birimlerinin birbiri karşısında ki değerlendirilmesi, maalesef sayın Eti’nin belirttiği şekilde değil. Birim olarak değerlendirilip, kıyaslama yapılıyor. Konuya ilişkin en net, açıklayıcı  ve doğru örnek ise şu olabilir: Ocak ayında Türkiye’deki bir asgari ücretli maaşı ile 300 litre benzin alabiliyorken, Almanya’da yaşayan bir asgari ücretli 1140 litre benzin alabiliyordu.

Türkiye’yi kıskanan Almanya’da, Ocak ayında açıklanan enflasyon yüzde 4.9, Türkiye’de TÜİK’e göre, yüzde 48.69, ENAG’a göre ise yüzde 115.17.

Almanya’da Aralık 2021’de yüzde 5.3 ile son 30 yılın en yüksek enflasyon oranı açıklanmıştı. Almanya’da enflasyondaki artışın en önemli nedeni olarak enerji fiyatları gösterilirken, enerji hariç tutulduğunda enflasyon yüzde 3.2’ye iniyor. Almanya’da motorin fiyatlarındaki bir yıllık artış yüzde 28.9. Türkiye’de aynı dönemde ki artış yüzde 115. Benzer durum benzin ve LPG için de geçerli.

Almanya’da elektrikteki artış yüzde 11.1. Türkiye’de ise bir günde gelen zam yüzde 127. Türkiye’de 2021’de doğalgaza 12 ayda 11 defa zam geldi. Sanayideki artış yüzde 158 oldu. Meskenlerdeki doğalgaz bir günde yüzde 25 zamlandı. Almanya’da doğalgaz fiyatı artışı yüzde 32.2 yani Türkiye’de enerji fiyatlarındaki artış Almanya’dan fazla. En son sayın Cumhurbaşkanının elektrikte yeni düzenlemeye ilişkin yaptığı açıklamada, vatandaşın sesine kulak verildiği belirtildi. Vatandaşın tepki gösterdiği sürede ki uygulamalar, kimin sorumluluğunun sonucuydu?

Dünya genelinde yaşanan krizden tüm ülkeler yoğun şekilde etkilenirken, Türkiye’nin daha fazla etkilenmesinin temel nedeni ne olabilir?

Tüm bunlara bakıldığında; dış güçlerin Türkiye üzerinde ki kötü emellerinin yanı sıra, ülke içinde alınan kararların ve uygulanan politikaların, mevcut duruma etkisi olmadığı söylenebilir mi?

Son olarak sayın Eti, çözümün, az harcamak, sabretmek olduğunu dile getirmiş. Eti’nin çağrısı; lüks araçlarda gezen, lüks konutlarda yaşayan, ekmeğin kaç lira olduğunu unutmuş, birden fazla yerden maaş alan yöneticiler için ve  kamu mallarını istedikleri gibi kullanan, hazine garantili yatırımlarla vatandaşın üzerinden geçinen sermaye patronları için de geçerli mi?  Yoksa, neredeyse temel ihtiyaçlarını karşılayamayan vatandaşlar için mi?

Köşe Yazısı: Serap Cömertoğlu İşcan

Ajans Tekirdağ  Gazetesi 15-28 Şubat 2022 tarihli 112. Sayı