Pandemi Sürecinde Ev İçi Şiddet Arttı !

Pandemi Sürecinde Ev İçi Şiddet Arttı !

Yayınlama: 26.11.2020
298
A+
A-

Tekirdağ Tabip Odası Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Komisyonu Üyesi Didem Gediz Gelegen, pandemi süreci ile birlikte ev içi şiddetin artış gösterdiğini, kadınların üzerinde ki ev işi yükünün de daha çok arttığını söyledi.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü kapsamında, değerlendirmelerde bulunan Tekirdağ Tabip Odası Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Komisyonu Üyesi Didem Gediz Gelegen, kadına yönelik şiddetin ciddi bir halk sağlığı sorunu olarak görülmesi gerektiğini kaydetti. Toplumun her kesimine büyük görevler düştüğünü dile getiren Gelegen, “ Televizyon ve sosyal medyadan kadınlara şiddetin kolaylıkla uygulanabildiği, anlık öfke patlamaları olarak adlandırılan pek çok sahne izliyoruz. Bu durum, bilinç altımıza bunlar normalmiş gibi bir mesaj veriyor. Araştırmalar gösteriyor ki kadınlara şiddet uygulamanın öfke ile bir ilgisi yok. Çok öfkeli insanlar, dışarıda patronlarına karşı yada kahvede birbirlerine karşı öfke patlaması yaşamıyorlar. Bu durum öfkeli olmak yada ruhsal bir hastalıkla ilgili değil. Bir tür kötü alışkanlıktan veya gelenekselleştirilen algılardan kaynaklı. Bu aslında Türkiye toplumlarında kutsanan bir gelenek olarak yer almıyor. Bundan uzaklaşmak gerekiyor” dedi.

TEKİRDAĞ’DA Kİ DAYANIŞMA HER YERDE OLMALI

Tekirdağ’da kadına yönelik şiddeti önleme kapsamında birçok çalışma yürütüldüğünü belirten Gelegen, Tekirdağ’da ki dayanışmanın her yerde olmasını istediklerini dile getirdi.
Tekirdağ Kadın Platformu’nun ve Tekirdağ Valiliği bünyesinde oluşturulan Koordinasyon Kurulu’nun etkin çalıştığını aktaran Gelegen, “Sayın Valinin başkanlığında emniyet güçlerimizin, jandarmamızın, sosyal hizmetlerin, kadın derneklerinden katılımcıların ve Tekirdağ Tabip Odası olarak bizlerin yer aldığı bir koordinasyon var. En ufak bir ihbarda, telefonda sayın valimiz çok duyarlı bir şekilde tüm kurumların birbirine destek olması için özen gösteriyor. Yardıma ihtiyacı olan kadınların sorunları kısa sürede çözümleniyor. Buradan sayın valiye ve tüm kurumlara teşekkür ediyorum. Gönül ister ki; Tekirdağ’da ki bu dayanışma her yerde olsun” şeklinde konuştu.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Gününün Dominik Cumhuriyeti’nde 1960 yılında öldürülen Mirabel kız kardeşlerin anısı için hafızalarda tutulduğunu aktaran Gelegen, “ Bugünün rengi turuncu. Her ne kadar bir ölümü anarak mücadeleye devam etsek de25 Kasımlarda ölümleri hatırlamak değil, yaşamı savunmak istiyoruz. Kadınların öldürülmesini değil, yaşamdan yana özgür ve eşit günlerde hep birlikte yürümeyi diliyoruz” ifadelerini kullandı.

Türkiye’de ki 2018-2019 kayıtlı verilerine göre; 3 bin 185 kadının öldürüldüğünü hatırlatan Gelegen, bu kadın cinayetlerinin trafik kazasında yada herhangi bir suç işlerken olmadığını, işe gitmek istemeleri yada çocuğu ile ilgili kararlarda eşiyle aynı söz hakkına sahip olmasından dolayı yaşandığına değindi.

KADINLARI ÖLDÜRMEKTEN YANA OLAN BİR İNSANLIK KÜLTÜRÜ BİLMİYORUZ

Bu sorunun Türkiye’ye özgü olmadığını dile getiren Gelegen, “Dünyayada ki tüm ülkelerde yaşanan bir sorun. İstanbul sözleşmesi adı verilen uluslar arası bir sözleşme ile kadına yönelik şiddet ile mücadele etmeye söz verdi taraf devletler. Bir kısım ülkeler, sözleşmenin içerisinde ki bazı maddelere itiraz ederek, imzalarını geri çekmeyi düşündü. Hatta ülkemizde Ankara protokolü denilecek yeni bir sözleşme yapılabileceğinin ifade edilmesine neden oldu. Bu devletler neden böyle bir itirazda bulundu diye bakıldığında; farklı kültürlere sahip olmalarına rağmen enteresan bir karşı çıkış noktaları var. Bazı maddelerin, geleneklere ve göreneklere aykırı olduğunu söylüyorlar. Hırvatistan gelenekleri ile Türkiye gelenekleri birbiri ile ne derece örtüşür bilmiyorum Ama; birbirinden çok farklı iki ülkenin otoriter yapılardan yana olan hükümetlerinin aynı sözlerle, sözleşmeye karşı çıkması; gelenek ve kültürlerin nasıl bir insanlık kültürü içerisinde olduğumuzu yeniden düşündürüyor. Bir hekim olarak ve Tabip Odası’nda ki kadın hekimler olarak , kadınlara şiddet uygulamaktan, kadınları öldürmekten yana olan bir insanlık kültürü bilmiyoruz. Ne tarihte, ne tarih boyunca hiçbir kültür tarafından onaylanan bir tutum değildir. Sözleşmenin aile değerleri ile örtüşmeyen yanları olduğu söyleniyor. Burada neye aile dediğimizi incelemek özellikle tıp insanları olarak bizim üzerimize düşen bir görev.
Aile çocuğun ilk sosyalleştiği yerdir. Çocuğun içine doğduğu dünyadır . Ailenin psikolojide ki tanımı; çocuğun güven duygusunu öğrendiği, dünya ile bağlarını kurduğu, sevmeyi, topluma katılmayı öğrendiği yerdir. Hiçbir aile değeri, kadına yönelik şiddete göz yumulmasına, kadınların evlerin içerisinde baskı ve zor kullanılmasını dayatamaz” şeklinde konuştu.

DÜNYADA GÜNDE 150 KADIN ÖLDÜRÜLÜYOR

Kadın hekimler olarak, kadına yönelik şiddet vakaları ile mesleki yaşamları içerisinde sık sık karşılaştıklarını belirten Gelegen, dünyada günde 150 kadının öldürüldüğünü ve bunun iki yada üç tanesininTürkiye’den olduğunu söyledi. İstanbul sözleşmesi ve hekimlik mesleğinin de birinci maddesinin koruma olduğunu aktaran Gelegen, herkese büyük görevler düştüğünü dile getirdi.

Kadına yönelik şiddet vakalarının, sağlık sistemine en çok acil servislerden başvurulduğuna dikkat çeken Gelegen, “Birinci basamak hekimliği günümüz koşullarında da çok önemli. Önleyici tedbirleri alabilmek için birinci basamak hekimlerin, kadına yönelik şiddetin bir halk sağlığı sorunu olduğunun farkında olmaları gerekir. Acil servislere ve birinci basamak hekimlere başvuran şiddet vakalarında, bunun özel bir aile içi mesele , kişilerin kendi özel yaşamlarını ilgilendiren bir sorun değil de ciddi bir halk sağlığı sorunu olduğunu bilerek yaklaşmaları gerekiyor” ifadelerini kaydetti.

ŞİDDET MEŞRU BİR İLETİŞİM YÖNTEMİ DEĞİLDİR

Çocukları, şiddetin meşru bir iletişim yöntemi, kendini ifade etme yöntemi olmadığını bilerek eğitmek gerektiğini vurgulayan Gelegen, kız çocuklarına şiddet görmenin onların kaderi olmadığı, yaşamları ille ilgili kararları kendilerinin alabileceği, erkek çocuklarına ise şiddet göstermenin kız çocukları ve kadınlara yapabilecekleri hoş görülebilir bir davranış olmadığının öğretilmesi gerektiğinin önemli olduğunu söyledi.
2020’NİN İLHAM VE GÜÇ VEREN 100 KADINI ARASINDAN TÜRKİYE’DEN BİR İSİM
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Temsilcisi Doktor Gülsüm Kav’ın . 2020’nin ilham ve güç veren 100 kadını arasında Türkiye’yi temsilen seçildiğini anımsatan Gelegen, “Trakya Üniversitesi Tıp Etiği Kürsüsü’nde hocamız. 2020’nin ilham ve güç veren 100 kadını arasında Türkiye’yi temsilen seçildi. Türkiye keşke daha güzel bir şey ile temsil edilseydi. Keşke yaptığı tıp etiği çalışmalarıyla yada bilimsel çalışmalarıyla girebilseydi. Ne yazık ki şu anda Türkiyeli kadınların üzerine düşen önemli görev, İstanbul sözleşmesine karşı çıkan, bunu değiştirmeye çalışan bir hükümetin vatandaşı olarak bu duruma karşı çıkmak. İstanbul sözleşmesinden ısrarla vazgeçmeyeceğimizi tekrarlamak. Gülsüm hocanın da bu konuda verdiği mücadele, buna seçilmesine sebep oldu. Kendisini tebrik ediyoruz ve yanında olduğumuzu bilmesini istiyoruz” dedi.

Kadın hekimler olarak iş yerinde, aile içerisinde, toplumda baskıya, şiddete maruz kalabileceklerini de belirten Gelegen, bir hekim olarak da bunun hem koruyucu bölümünde hem de sağaltıcı bölümünde yer aldıklarını ifade etti.

PANDEMİ SÜRECİNDE EV İÇİ ŞİDDET ARTTI

Dünya verilerine göre; pandemi süreci ile birlikte ev içi şiddetin arttığını aktaran Gelegen, “Kadına yönelik şiddet diyoruz ama ev içi şiddete de bir yandan değinmek gerekiyor. Ev içinde yaşlıya, çocuğa, engelliye pek çok dezavantajlı kesime uygulanan şiddetle karşılaşıyoruz. Evlere kapanma, toplumsal yaşamdan uzaklaşma, covid-19’un yarattığı koşullarda yaşam, ev içi şiddeti arttırdı. Şiddet konusunda yapılacak önemli şeylerden biri ses çıkarmak, yardım istemek, şiddet görülen ortamdan uzaklaşmak gerekiyor. Pandemi bu alanda çelişki yaratıyor. Şiddet görülen ortamdan uzaklaşılması için evden çıkılması gerekir. Bulaşmayı önlemek için evde kal diyoruz. Bazı ülkeler alarm simgeleri oluşturdu. İspanya, Fransa gibi ülkeler eczanelerde şiddet gören kadının, ilaç alma gerekçesiyle evinden çıkıp, eczaneye geldiğinde söyleyebileceği bir kod belirledi. Covid pandemisi sizi çaresiz bırakmasın. Kimse yalnız ve çaresiz değildir. Sağlık kuruluşlarına, polise, sosyal hizmetlere en yakınınızda ulaşabildiğiniz ilk kişiye yaşadığınız şiddeti anlatabilirsiniz. Ağır yaralanmayı, şiddet görmeyi, ölümü önleyebilecek elinizden gelen ne varsa yapılmalı. Covid’ten korunmak için nasıl maske kullanıyorsak, şiddetten korunmak için de yardım isteyebilirsiniz. İstanbul Sözleşmesi tüm kamu kurumlarını sorumlu kılıyor” şeklinde konuştu.

ŞİDDETE KARŞI DA ORTAK MÜCADELE VERMEMİZ GEREKİYOR.

Her geçen gün yeni yetişen kız evlatların daha bilinçli, kendilerine güvenli yetiştiğinin altını çizen Gelegen, “Biraz görev erkeklere de düşüyor. Hekim olarak erkek vatandaşlara da sesleniyorum. Kadınlara yönelik şiddet uygulayan arkadaşlarınız varsa eğer; onları kınama, ayıplama , büyüklerden küçüklere kadar sevgiyi saygıyı gelecek kuşaklara aktarmak biraz da sizlerin omuzlarınızda. Erkekleri de anneler yetiştirmiyor mu? deniyor. Hepimizi yetiştiren bütün toplumdur. O yüzden toplumun her bireyine sorumluk düşüyor. Yengelerden dayılara, dedelerden arkadaşlara kadar herkesin, tahammül edilemez hale gelen kadına yönelik şiddet konusunu çözmek için el ele vermemiz gerekiyor. Aynı; virüsü yenmemiz için nasıl ortak mücadele veriyorsak, şiddete karşı da ortak mücadele vermemiz gerekiyor.

PANDEMİ EV İÇİ YÜKÜ ARTTIRDI

Pandeminin kadınların ev içi yükünü de arttırdığına değinen Gelegen, şunları kaydetti: Çalışmak zorunda olmayan nüfusun bir kısmı evde, çocuklar okula gidemiyor. Kadınların sadece şiddetle ilgili sorunları değil, ev içi yük ile ilgili de sorunları arttı. Kadın sağlık çalışanları da hem iş yerlerinde halk sağlığını korumak için çalışırken, eve döndüklerinde artmış bir ev içi yüküyle karşılaşıyor. Sağlık Bakanlığımız kadın sağlık çalışanlarının bu durumunun farkında olmalı. Ev içi yük yorulmak demek, kadınların mesai saatleri dışında da çalışması ve yorgunlukla bağışıklık sisteminin düşmesi demek. Bu yüzden hem bakanlığın hem hükümetin hem ailelerin kadın hekimlerin bedensel ve ruhsal olarak dinlenme fırsatı bulabilmeleri daha sakin kafa ile covid ile mücadele etmelerine imkan sağlamaları gerekiyor”