Hayat bir sahnedir ve herkes bu sahnede kendi hikayesinin başrol oyuncusudur. Ancak sahnemizde yer alan geçici oyunculara fazla anlam yükleyip, onların sebep olduğu geçici yaraların kalıcı izlere dönüşmesine izin vermemeliyiz. Hayatın içindeki bu döngü bize şunu öğretir: İnsan kolayca sevmemeli, kolayca unutamamalı ve en önemlisi kolayca başarmamalıdır. Çünkü kolay elde edilen, emek verilmeden kazanılan her şey, er ya da geç değersizleşmeye mahkûmdur.
Gülten Akın’ın “Kırmızı Karanfil” kitabında yer alan bir cümle dikkat çeker: “Sevememek yorgunluktandır.” Bu ifade, çağın insanının sahipsizlik, ait olamama ve değer eksikliği hissiyatının sadece bir boyutuna, yani sevememeye vurgu yapar. Oysa insan severek aşık olmaz; aşık olarak sever.
Bu boşluk hissine, Yusuf Atılgan’ın “Aylak Adam” kitabındaki şu cümlesi ışık tutar: “Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır.” Geçmişin derin yaraları, insana tutunacak dal bırakmadığında bu yuvarlanma kaçınılmaz hale gelir. Sevgi eksikliği, hem bireyin hem de toplumun en derin sorunlarından biri olarak bu boşluğun temelinde yatar. Peki, neden sevgi eksikliği bu kadar yıkıcı?
Bir alıntıda okumuştum: “Aile üyelerinizden biri çok sinirli ise bu, o üyeye yeterli sevgi verilmemesinden kaynaklıdır.” Bu ifade çok çarpıcı. Günlük hayatta kime bakarsanız bakın, derin üzünç taşıyan birinin kök problemi genellikle ailedeki sevgi eksikliğine dayanır.
Çevremizde sürekli konuşan ama pek dinlemeyen insanlar mutlaka vardır. Bu kişiler, genellikle ailelerinde dinlenmemiş, konuşacak birini bulamamış insanların dışavurumudur. Çocuklukta susturulan duygular, yetişkinlikte çok daha yüksek bir sesle dile gelir. Dinlenmeme, sevilmeme, değerli hissetmeme gibi eksiklikler, bireyin davranışlarında geri dönülmez etkiler yaratır.
Sevgisizlik neden bu kadar derin izler bırakıyor? Çünkü insan sevgiden yaratılmıştır. Sevgi, varlığımızın özündedir. Her şeyin özünü ortaya çıkarmak için onun mayasından katmak gerekir.
Yoğurt yapımını düşünün. Sütü belirli bir sıcaklığta bekletir, ılıyan süte birkaç kaşık yoğurt ekler ve zamanla mayalanmasını sağlarız. Aşk ve sevgi de böyledir. Bazen canımız yeterince yanmadan, sevgi ne kadar doğru bir yerden gelirse gelsin, bizi mayalayamaz. Sevgiyle mayalanmak için, onu kabullenmeye ve içselleştirmeye hazır olmalıyız.
Hayatın bu sahnesinde, sevgi eksikliğinin bizi yıpratmasına izin vermemek için ilk adım, kendimize ve başkalarına sevgiyi doğru şekilde sunabilmektir. Geçmişteki yaralarımızın bırakmış olduğu izleri ancak bu şekilde silmeye başlayabiliriz.