Ergene Nehri, Derin Deşarjla Gerçekten Arıtılıyor Mu?

Ergene Nehri, Derin Deşarjla Gerçekten Arıtılıyor Mu?

Yayınlama: 04.10.2021
473
A+
A-

Trakya Platformu Bilim Kurulu Üyesi Prof. Osman İnci,  Derin Deşarj Projesi ile Ergene Nehri’nin temizlenmediğini ve nehirde yapılan ağır metal analizlerinde  su kalitesinde bir değişiklik olmadığının belgelendiğini kaydetti. Ergene Nehri’nde kesin kanser yapıcı değerlerin yüksek olduğunu söyleyen İnci, yer altı sularında da toksiklerin bulunduğunu ve  içme suyu özelliğini kaybedebileceğini belirtti.

Ergene Nehri ve yer altı su kaynaklarına ilişkin gazeteci Serap Cömertoğlu’na açıklamalarda bulunan Trakya Platformu Bilim Kurulu Üyesi Prof. Osman İnci, son zamanlarda çevre ile barışık kalkınma konusunun, ciddiye alınmadığına ilişkin önemli veriler olduğunu söyledi.

Trakya’da doğanın çok hassas dengeler içerdiğini belirten İnci, duyarlı dengenin bir noktasında yapılan her  yanlışın, tüm bölgeyi etkileyeceğine dikkat çekti.

İstanul’da ki suya dayalı ve kirletici sanayinin Trakya’ya gönderilmesinin en büyük yanlışlardan biri olduğunu söyleyen İnci; “1970 yıllarında başlayan göç İstanbul’un I. Desantralizasyonu ile sonuçlandı. Ergene nehri ve kolları üzerine konuşlanan kirletici sanayi, atıklarını arıtmadan Ergeneye verdi ve Nehir birkaç yıl içinde “Sanayi kanalizasyonu” oldu. Debisi 1993 yılına kadar ortalama 2 metreküp saniye iken bu yıllarda 8 metreküp saniyeye yükseldi, hatta 1999 da 18 metreküp saniye oldu. Trakya’nın şah damarı olan ve tüm tarımsal sulamada kullanılan nehir taşıdığı kirleticileri tarım topraklarımıza bıraktı. Yapılan bilimsel çalışmaklarda bazı bölgelerimiz ağır metaller, özellikle kadmiyum ve nikel’in izin verilebilir seviyenin üzerinde olduğu saptandı. Uluslar Arası Kanser Araştırma Kurumu Kadmiyumu kesin kanser yapıcı, diğerlerini yapma olasılığı yüksek olarak niteler”dedi.

KİRLİLİK AYNI DÜZEYDE

Ergene Derin Deşarj Projesine rağmen Ergene Nehri’nde değişiklik olmadığına işaret eden İnci; “Ergene Nehri’ne verilen atık sular, Ergene Derin Deniz Deşarj Projesi ile  2020 yılının Kasım ayında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımı ile  Marmara Denizi’ne verilmeye başlamıştı. Ergene nehrinde yapılan ağır metal  analizlerinde  su kalitesinde bir değişiklik olmadığı bazı belediyelerin yaptığı su analizlerinde belgeli. . Nehirde ki kirlilik aynı düzeyde devam etmekte, yine dördüncü derecede kirli su. Nehrin debisi de değişmedi.  Son yıllarda yeraltından daha fazla su çekiliyor, daha fazla deşarj ediliyor. Arıtılmış su neden geri dönüşümle kullanılmaz da denizin 4.5 km. açığına ve 47.5 metre derinine deşarj edilir? Ergene’nin suyu arıtılıyor ise arıtılmış suyu neden denize veriyoruz? İkinci derece kirlilik olan suyun tümü tarımda kullanılabilir.Kimyasal arıtma zaten yapılmıyor. Biyolojik arıtmanın yapıldığının bulgusu yok. Deşarj noktasında arıtma yapılıyor mu? Yapılıyor ise neden kamuoyu ile paylaşılmıyor” ifadelerini kullandı.

Çorlu-Çerkezköy hattında yaşanan boru patlaması veya vana arızasından  tarım arazisine boşalan suyun rengi, kokusu ve kirliliğinin ortada olduğunu dile getiren İnci, arıtmayı  bir tek İpsala Yeni Karpuzlu Belediyesi’nde gördüğünü ve arıtılmış su ile bahçe sulandığını paylaştı.

BOYALI DEŞARJ DEVAM EDİYOR

Ergene Nehri kirliliğini düşürmek amacıyla 18-20 yıl önce Meriç Nehri’nden pompaj ile su basıldığını hatırlatan İnci; “Meriç, üçüncü sınıf kirli su, Ergene ise dördüncü sınıf kirli sudur.Eşit miktarda su basılsa kirlilik derecesi 3.5 olur. Bazı şeyler yapılırken, bilim insanlarına danışarak ve bilimsel verilere uygun yapılması ve uygulanması gerekiyor. Ayrıca son birkaç yıldır bazı günler nehrin rengi değişmekte. Bu deşarjın, hatta boyalı deşarjın devam ettiğini gösterir” ifadelerini kullandı.

Sanayi atıkları, kimyasallar, ağır metallerin besin zinciri yoluyla sofralara geldiğini hatırlatan İnci, bölgede yetiştirilen yumrulu ve yapraklı bitkilerde, sebzelerde, tahıllarda ağır metallerin standart değer üzerinde saptandığını vurguladı.

ERGENE BÖLGESİNDE KANSER ORANI YÜKSEK

Gıda ürünlerinde ki ağır metallerin  Türk Gıda Kodeksi limitlerinden yüksek.olduğunun  birçok çalışma ile gösterildiğini ve bilimsel toplantılarda sunulduğunu dile getiren İnci, böbrek ve mesane kanserli İnsanların kan, normal ve kanserli doku, tırnak incelemelerinde  bazı kanserojen ağır metallerin normalin 3-4 katı olduğunu paylaştı.

Bölgede insan tırnağı, kanserli doku ve kan çalışmalarıyla yapılan kanser istatiklerinin, yaşanılan sürecin sonuçlarını çarpıcı şekilde ortaya koyduğunu aktaran İnci, “Halk Sağlığından Prof. Dr. Yorulmaz ve arkadaşları Çorlu örneği çalışmasını yaptılar. Sonuç: ‘Kişilerin ikamet ettikleri yerlerin sanayi atıklarının boşaltıldığı su kaynaklarına uzaklıkları arasında kanser tanıları ile ilgili anlamlı ilişki tespit edildi’ denilmekte. Kanser olanların Çorlu deresine ortalama yakınlığı 750 metre olmayanlar ise 1000 metre veya daha uzak bilgisini paylaştı.

Trakya Üniversitesi Bilimsel Araştırma Fonu destekli, İnsan odaklı 3 çalışma gerçekleştiren Prof. İnci ise nehirde bulunan kadmiyum, kurşun,bakır, çinko ve demir değerlerini araştırdığı birinci çalışmada; Ergene ile ilgisi olmayan Istıranca dağ köylerinde  yaşayan insanlardan ve Ergene Nehri’ne yakın bölgede ki prostat, mesane ve böbrek kanserli insanlardan  tırnak örneği alarak yaptığı araştırmada, kadmiyum tüm tümörlerde, kurşun ve çinko böbrek ve mesane tümörlülerde yüksek çıkarken, kadmiyum 4 katı, kurşunun ise 2,5  katı fazla olduğu görüldü.

Bölgede yaşayan yaklaşık 50 böbrek tümörlü ohastanın böbreğin kanserli ve normal dokusu ile kanda gerçekleştirilen ikinci çalışmada ise tümünün serumunda kadmiyum değerlerinin yaklaşık 4 kat yüksek çıktığı görülürken,  kadmiyum kurşun ve çinkonun normal böbrekte de yüksek çıktığı, kadmiyumun ise tümörde yüksek olduğu saptandı.

Mesane kanserli 100 hastada yapılan  üçüncü çalışmada da tüm hastaların kanında kadmiyum, tümörlü ve normal dokularda kadmiyum ve kurşunun yüksek oranda olduğu gözlendi.

Tüm bu çalışmaların bölgede yaşayan böbrek, mesane ve prostat kanserli insanlarda ağır metal birikimi olduğunu, böbrek ve mesane kanserlilerin serumunda kadmiyumun 4 katı yüksekliği sürecinin devam ettiğine ve ağır metal alımının hala sürdüğüne dikkat çeken İnci, tırnaklardaki bulguların ise uzun yıllar önce başladığının göstergesi olduğunu kaydetti.

İnci, söz konusu bilimsel çalışmalarla ilgili gerek Sağlık Bakanlığı gerekse Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından herhangi bir bilgi alma talebinin olmadığını vurguladı.

YER ALTI SU KAYNAKLARI  TEHLİKEDE

Devlet Su İşleri kayıtlarına göre; bölgenin su kullanımının yüzde 78’i  yer üstü suyu. Yer altı suları ile ilgili 2015 yıllarına kadar edinilen bilgilere göre ise yer altı suları 18 yılda Çorlu’da yüzde eksi 30 Çerkezköy’de ise yüzde  eksi 60 metre inmiş durumda. Son birkaç yıldır ise suyun daha aşağılara indiği, eksi 150-200 metreden su çekildiği belirtiliyor.

DSİ 4 ALT HAVZADA KUYU AÇMAYI YASAKLADI

Devlet Su İşleri’nin 4 alt havzada kuyu açmayı yasakladığını söyleyen İnci, Çerkezköy, Saray, Vize, Lüleburgaz gibi Ergene çanağına akış sağlayan Istranca eteklerinin oldukça  sıkıntılı olduğunu dile getirdi.

İnci’nin yer altı sularına ilişkin yaptığı değerlendirmeye göre; yer altı sularında toksit maddeler mevcut. Son olarak Kırklareli’nde yapılan bazı dere analizlerinde Arsenik çıktığı kaydedilmekte. 50 metre ile 250 metre derinlikten su almanın bedeli ise aynı değil.

SANAYİYE 3 İLDEN FAZLA SU VERİLİYOR

2014 rakamlarına göre ise sanayiye verilen su miktarı, Edirne, Tekirdağ, Kırklareli şehir merkezlerinde evlere verilen suyun 2 katından fazla. Yine Sanayiye su tahsisi 2003 yılının 2 katı, Trakya Derin Deniz Deşarj ile arıtılan sanayi suyu Marmara’ya verilmesine karşın debi değişikliği fark edilmiyor.

YER ALTI SULARINDAN TUZLU SU GELEBİLİR

Ergene havzasının bu duruma dayanamayacağını aktaran İnci,  “Bir tarafta Ergene çanağını dolduracak alanların önü kesiliyor, İSKİ kuyuları ile İstanbul’a taşınıyor. Taban suyundan artık tuzlu su gelmeye başlayabilir ve içme suyu özelliğini kaybedebilir. Bu çok ciddi bir risktir. Yer üstü sularında ise bütün dereler kirli” değerlendirmesinde bulundu.

Bilimsel tespitlere karşın 2009 yılında İstanbul’un II. Desantralizasyonun yapılmak istendiğini aktaran İnci, bu amacın İstanbul 1/100.000 ölçekli planında şu ifadelerle yer aldığını aktardı:

Ekonomik ve stratejik hedefler için gerekli olmayan fonksiyonların bölgeye desantrelize edilmesiyle İstanbul’a yönelik göç hareketi kısman önlenecektir.İstanbul’un aşırı ve düşük(niteliksiz) yığılmalardan kaynaklanan…İstanbul’da yaşayan düşük gelirliler çeşitli yöntemlerle şehir dışına taşınma..”

“TRAKYA TOPRAKLARI, İSTANBUL’UN ÇÖPLÜĞÜ DEĞİLDİR”

Her yerleşim ve bölgenin bolluk ve rahatlık, sağlık içinde yaşama hakkına sahip olması gerektiğini savunan İnci,  şunları kaydetti.

“Trakya toprakları, İstanbul’un çöplüğü değildir.  Bu İstanbul’u soylulaştırma projesi. İlki 1980 de yapılmıştı. Trakya bunu çok acı yaşadı, topraklarını, sularını, meralarını ve  ürünlerini, kaybetmeye başladı. 2009 ve 2010 da yapılan planla Trakya’nın özellikle Çerkezköy- Kapaklı bölgesi 100 bin dönümlük tarım arazisi sanayi bölgesi olacaktı. Her iki plana karşı dava açıldı. Ana başlıklar kazanıldı, biraz nefes alındı. Ünlü Şair Orhan Veli Bedava şiirinde şöyle der: “Bedava yaşıyoruz bedava…Peynir Ekmek değil ama acı su bedava”  Orhan Veli’yi 1950 de kaybettik. Çok değil 75-80 yıl önce yazmış olabilir. Şimdilerde Dünya, doğal olaraktan ülkemiz temiz su sıkıntısı çekmekte. Göllerimiz kuruyor, yer altı sularımız çekiliyor, ülkenin tüm akarsuları kirlendi. Bu yüzyıl su, açlık ve göç yüz yılı olmaya aday”