“Doğarken Eşitiz Yaşarken Değil”

“Doğarken Eşitiz Yaşarken Değil”

Yayınlama: 08.03.2021
311
A+
A-

Tekirdağ Tabip Odası Kadın Hekimlik Komisyon Başkanı, Sinem Albayrak Kaya, adil olmayan erkek egemen dünya düzeni nedeniyle ailelerin bebek sevincini bile etkilediğini belirtti. Erkek ve kız bebeklerin hiçbir donanımsal ve yaradışsal farkı olmadığını dilere getiren Kaya, “Toplumun yarattığı dengesizlik, bizleri kendi evladımızın en iyi, en güzel, en güçlü olması noktasında güdüsel olarak  bir erkek bebek beklentisine itiyor” dedi.

Kadınların maruz kaldığı toplumsal baskı ve şiddete yönelik açıklamalarda bulunan Tekirdağ Tabip Odası Kadın Hekimlik Komisyon Başkanı, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Operatör Doktor Sinem Albayrak Kaya, kadının doğum hikayesinden, gelişimine kadar birçok yönde çaresiz kaldığına dikkat çekti.

 “ENGEL OLABİLMEK MÜMKÜN MÜ”

Kadın Hastalıkları doğum uzmanı olarak profesyonel anlamda tanık olduğu, kadın kimliğinin ağırlığına yönelik bazı konuları ön plana çıkarmak istediğini belirten Kaya, “Hepimiz gündemde var olan kadına yönelik şiddetin öfkesini yaşıyoruz. Buna tanık olduğumuzda hepimizin duyguları karmakarışık. Bu gangren olmuş bir sorun. Hekim kimliği ile bu sorunun bir gangren olduğunu düşünüyorum. Tıbbi tedavisi aslında kesip, bedenin geri kalanını kurtarmak şeklinde olan bir çare olarak bekliyoruz.  Ancak; bu aşamaya gelen bir hastalık için de çözümü, genellikle bizim bireysel olarak tanık olduğumuz bu şiddet olaylarında kanun gücü, kanunu uygulayıcı ve ülkenin yönetiminden bekliyoruz.  Öfkemizi dile getiriyoruz. Öfkemizi sosyal medyada paylaşıyoruz, bir avuç insan bir araya gelip, bir takım pankartlarla soruna çözüm olmaya çalışıyor. Ancak maalasef yapabileceklerimiz bunlarla sınırlı. Bir hekim gözüyle yaşanan bu soruna en baştan engel olabilmek mümkün mü? Bu sorunun cevabı doğru teşhis ve tedavi yaklaşımı için çok mühim: Kadın neden şiddete uğruyor yada kadının en temel hakkı olan yaşama hakkı elinden alınıyor diye bakmak  gerekiyor. Doğumdan itibaren kadının kadın olmaya dair yaşadığı tüm süreçlerde onunla beraber yol alan bir hekimim.

Bu konuşmayı yaparken amacım, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde kadının eşit yaşam hakkına dair hepimizin  görevi olduğuna dikkat çekebilmek çünkü hepimiz eşitsizlikten nasibini alan, baskı gören kadınlar tanıyoruz .

Bu görevi, nasıl belirleyebiliriz?  En basitinden empati ile yaşanan bu şiddete maruz kalan kadınların yerine kendimizi koyarak yapabiliriz. Yoksa 3. Sayfa gazete haberinden öte gitmiyor” dedi.

Görev bilincinin içerisinde eğitim, aklı kullanma, duyguların kullanılarak ne yapabilirim? sorusunun sorulması gerektiğini vurgulayan Kaya, iyilerin ve kötülerin her zaman olacağını, yapılan kötülüklerin sorumluluğunun alınması gerektiğine değindi.

Kötülerin sorumluluğunu alma kısmının iyi belirlenmesi gerektiğini dile getiren Kaya, “Çünkü; hepimiz tanıyoruz aslında bu kötülük dediğimiz şeyi. Bazen hepimizin içinde kötü duygular oluyor. Ama biz eğitimle, insani duygularımızla, empati ile o duygunun yerine başka bir şey koymayı başarabiliyoruz. Çileden çıkmak, sadece kendi hakkın olduğunu düşünmemek, karşınızda ki için bir şeylerin değişip, değişmeyeceğini düşünerek hareket etmek lazım. Bunu yapabilirsek iyiye doğru yol alıyoruz” ifadelerini kullandı.

 DÜNYANIN ADİL OLMAYAN DÜZENİ KADINI EKSİLTİYOR

Kaya, kadın hastalıkları ve doğum hekimi olarak, kadınların tanık olduğu doğum hikayesinden, dünyaya geliş hikayesi noktasına kadar çaresiz kaldıklarını saptayabildiğini söyledi.

Kadın kimliğinin yaradılıştan gelen eksiklik, güçsüzlük, çaresizlik, muhtaçlık durumu olmadığının altını çizen Kaya, “Bir erkek bebek ile bir kız bebek, birbirinden gerek bedensel gerek zihinsel yeterlilik olarak yaradılış itibarıyla farklı değiller. Sonra ne oluyor da erkek kimliğinin bu kadar kontrolü altına giriyoruz yada kadın kimliği bu kadar çaresiz bırakılıyor. Bu kısım ile ilgili biraz kafa yormak gerekiyor. Dünya düzeni kadını eksiltiyor. Bu ciddi anlamda önemli bir cümle. ‘Aman şöyle demesinler. Aman yanlış anlamasınlar’ diye kendini eksiltmek zorunda olan bir kimlik kadın. Bu, üzerine düşülmesi gereken bir durum. Kendini topluma ispatlamak zorunda bırakılmak kadın ruhuna çok ağır geliyor. Bu yükten kurtulabilirse kadın, kendini ispatlamak zorunda kalmazsa çok mutlu, çok güzel, çok renkli, çok üretken bir kimlik. Dolayısıyla bu kimliğe sahip çıkmak önemli. Kadını iyi anlattığını düşündüğüm, ülkemiz için de önemli yazarlardan Ece Temelkuran’ın bir cümlesi benim için çok önemli. ‘Kadına değer verilmeyen ülkelerde, hak etmediğimiz kantarlara çıkarılıyoruz’ demişti. Gerçekten herkesin kendi kantarında tartılması, kendi vicdanı ile kendi doğrularıyla hareket edebileceği bir dünya düzeni aslında hepimizin görevi.

Biz bunun farkında olmadan kadını, yaptığı, yaşadığı her şey konusunda yargılayarak aslında bu adaletsiz sistemin parçası olmaya devam ediyoruz” şeklinde konuştu.

Yakın çevresinde biri böyle bir cinayete kurban vermeyenlerin; kadın cinayetlerine 3. Sayfa haberi gibi bakabileceğini söyleyen Kaya, oysa kadın kimliğinin uğradığı şiddetin hepimizin hayatında, evinde var olduğuna dikkat çekti.

 KANTARLAR HİLELİ

Kadının yaşadıklarına biraz dışarıdan bakmak gerektiğini dile getiren Kaya, “Bahsettiğim kantarlar kadının değerini belirleyen kantarlar. Maalesef hileli, yeterince hassas değil.  O yüzden kadına verilen değer, kadının yaşadığı sorunlar, hiç daha iyiye gitmiyor. Teknolojik, ekonomik ve sosyal alanda ne kadar çağın ötesine geçiyor olsak da kadının kimliği hep tartışılan bir konu olmaya devam ediyor.

Mesleki anlamda hizmet verdiğim popülâsyona bakıldığında eğitim ve sosyo-ekonomik düzeyi yüksek bir grupla çalışıyorum. Kadının hayatının her dönemine kadınlara sağlık hizmeti veren bir hekim olarak fark ettiğim şey kadının kadın olmaktan ötürü yaşadığı sorunların adı değişse de aslında kadın kimliğinin sorunları çok değişmiyor.

Örneğin buraya yeni evli bir çift geliyor ve kadının gözleri dolu dolu kendini kötü ve yalnız hissediyor. Burada ki sorunu irdelemeye başladığımızda kadının  cinsel hayatı ile bir sorunu olduğu karşımıza çıkıyor. Çünkü; yeni evlenen ve eşi ile birleşemeyen bir kadınla karşı karşıyayız. Bu kadın,  her türlü eğitimi almış, çok iyi bir toplumsal konumu olan, bilinçli bir kadın olsa da cinsellikle ilgili bir tıkanıklık yaşayabiliyor. Bunun gerisine baktığımızda şaşırmamak lazım. Çünkü bir kız çocuğu olduğu dönemde cinsellik ona sürekli ayıp, günah, yasak, uzak durması gereken bir tabu olarak anlatılıyor ve cinsel eğitim alma şansı olmuyor. Yada ailesi ile bunları konuşma şansı olmuyor. Akabinde evlenip, hadi artık eşinle beraber ol dendiği zaman kadın üzerinde ki bu yükü bir anda atıp, bu güne kadar yaşadığı cinsellik karşıtı kimlikten sıyrılamıyor. Bu sebeple eşine karşı mahçup hissediyor. Neden? Kadın cinsel kimliği ile bir kendisi için kazanımdan öte kendini eşine layık ve onu mutlu eden kadın kimliğini kazanamadığı için üzülüyor. Ben cinselliğimi yaşayamıyorum değil,  ben eşime yeterli bir kadın olarak yanında var olamıyorum, onunla birleşemiyorum duygusu ile bu sorunu çözmeye çalışıyoruz maalesef” sözlerini kaydetti.

 ‘EKSİK’ KADIN OLUYOR

Öte yandan evlenen, aile kuran çiftlerin çevresinden “çocuk yok mu?” baskılarının geldiğini de aktaran Kaya,”Kadının doğurganlığı kadının elinde olan bir şey değil. Belki çocuk sahibi olmak istemiyor olabilir. Bu da onun en doğal hakkı. Evlenebilir ama çocuk için hazır hissetmeyebilir. Ama onun ötesinde kadın doğurmak isteyip, doğuramıyor olabilir. O zaman da ‘eksik’ kadın oluyor.  Bu kısmı da çok vahim. Burada ailesinin, annesinin, kayınvalidesinin, eşinin imalı sözleri yüzünden bir ay daha gebelik elde edemeyip, negatif sonuç aldığımızda göz yaşlarına boğulan çok kadın tanıyorum. Oysa ki bilmeliyiz ki yaradanın taktir ettiği  bir şey. Evet biz bilimsel imkanlar çerçevesinde destek vermeye çalışıyoruz ama bu psikoloji kadının doğurganlığını çok olumsuz etkiliyor ve dolaylı bir psikoljik şiddete de sebep oluyor” şeklinde konuştu

 KADIN KİMLİĞİNİN AĞIRLIĞINI DEĞİŞTİREBİLİRİZ

Bir bebeğin cinsiyetinin belli olduğu zaman bazı istisnalar haricinde erkek bebekte ki sevincin daha fazla olduğunu söyleyen Kaya, şunları kaydetti: “Bazen düşünüyorum kültürel ve ekonomik düzeyi iyi olan aileler niye böyle hissediyor acaba diye. Belki de hayata geriden başlayacak bir evlada sahip olmak, onları biraz daha tedirgin ediyor olabilir. Çünkü bunları toplum dayatıyor. Bir bebek dünyaya geldiğinde kız yada erkek bedensel ve zihinsel olarak hiçbir farkları yok. Hiçbir donanımsal ve yaradışsal farkımız yok. Ama toplumun yarattığı dengesizlik, bizleri kendi evladımızın en iyi, en güzel, en güçlü olması noktasında güdüsel olarak  bir erkek bebek beklentisine itiyor. Dolayısıyla erkek doğurmayan kadın, bazı alt kültürlerde eksik ve yetersiz hissettiriliyor yine başkalarının kantarına çıkarılmış oluyor ve psikolojik şiddete maruz bırakılıyor. Bedeninde çok seveceği bir evlat büyütür her kadın yeter ki adil bir dünyada bebeğini büyütebileceğini hissetsin.

Dolayısıyla benim bir kadın doğum hekimi olarak sıklıkla tanık olduğum, kadının sonradan edindiği, toplumun dayattığı kimlikler sebebi ile kendini eksik, yalnız hissetmesine sebep olabilecek çok önemli sosyolojik durumlar var. Bununla da bitmiyor. Kadın ömrü boyunca sorumlulukları artan bir kimlik. Orantısız şekilde artıyor. Bir erkek evinin geçimini sağlamak noktasında sorumlu belki ama kadın eşini mutlu etmekle çok daha fazla sorumlu. Yuvayı dişi kuş yapar kimliği ile evinin düzeninden sorumlu, çocuklarının eğitiminden her zaman daha ön planda sorumlu. Yanı sıra kadının bir de eşini mutlu etmek gibi cinsel kimliğinin de bu temponun içinde aksamadan devam etmesi lazım. Bu sebeplerle çoğu zaman tanık oluyorum: Kadınlarda bir isteksizlik, mutsuzluk, geleceğe dair karamsarlık var zira hepsi onun üzerine yüklenen ve ondan beklenen ve her geçen gün sorumlulukları artan bir kimlik olması sebebiyle böyle bunlar…Ve bunları eksiksiz yapması beklenirken, kendini iyi hissetmek adına gittiği, gezdiği, giydiği, kahkaha attığı yada bedeninde bir bebek büyüttüğü haliyle bile yargılanan bir kadın kimliğinden bahsediyoruz. Böyle kadınlar tanıyor musunuz?Hepimiz tanıyoruz. Eminim hepimizin içinde, evinde, yanında, yöresinde, hayatında böyle kadınlar vardır. Onları anlayarak, onlara destek olarak kadın kimliğinin ağırlığını, taşıdığı yükü, uğradığı şiddeti değiştirebiliriz. Bugün Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, kaybolan hayatlar için aktif çalışıyor. Hepimizin görevi onları desteklemek. Kanunu koyan ve uygulayan biz değiliz belki ancak bizim yapmamız gerekenler, bahsettiğim cümlelerde gizli. Hepimiz, belki cinayete kurban giden kadınları tanımıyoruz, empati yapamıyoruz . İnşallah hiç olmasın hiç tanımayalım, hiç ama kadın kimliğinin altında ezilen kadınlar mutlaka tanıyoruz”